Değerli Üstadım;
@magic
İzmir büyük şehirdir... Büyük bir emekli şehridir. Hatta ve hatta dar gelirliler için biçilmiş kaftandır cümlesindeki kaftan kelimesi zenginliği çağrıştıracağı için cümlemi cümle içerisinde düzelterek söylemeliyim ki en yaşanılası şehirdir. Nedeni basit: toplasanız üç ay kış olan ve üç aylık kışının sadece 15-20 günü sıfırın altındaki değerlere sahip olan iklimiyle ısınmak derdi en az şehirdir.
Haaa sıcaktır klima lazım gelir diye de düşünmeyin sakın... Akşamları saat 22'den sonra esen serin meltem eviniz Güney cephe değilse sizi hayli hayli serinletir...
Bunca yıl büyükşehrin kahrını çekip artık ruhunuza huzur bulduracaksanız. Aradığınız huzur için doğru adres sanırım şehrin dışında Çeşme'de Dalyan'da, Ildırı'da Seferihisar'da veya bilimum deniz gören ama ayağınızın toprağa temas edebileceği yerlerdir... Belki küçük bir köy belki de herkesten uzakta bir kasaba...
Ekmek elden değilse de su gölden değilse de artezyenden olabilir bu durumda.. Bitmek tükenmek bilmeyen çevre vergisi, katı atık bedeli, ve benzeri bilimum büyük şehirde yaşanmanın cezası yerine geçecek kefaretleri yeterince ödemiş olduğunuzu düşünüyorum ben.. bırakın ödemek isteyen veya ödemesi gerekenler ödemeye devam etsinler..
Olmazsa olmaz... kendi artezyeniniz olmalı.. Evinizin kendinize ait bahçesi.
Bakçenize ekeceğiniz her nevi ot ve domates, salatalık veya biberler sabah kahvaltınızda, öğle veya ennn geç akşama size katılacaklar nasıl olsa.. yaprakların üzerinde uyularken üzerindeki çiği yorgan yapıp uyurlarken yakalayıp getirin sofranıza.. Emin olun sizi mutlu edecektir her parçası, her lokması bedeninizle hemhâl olduğunda.
Bahçesine ekecekleriniz en az üç kez hasat verir demektir..
Bir limon ağacı dikin bahçesine sonra delice olsun gövdesi ve aşısı yedi veren olsun ama.. buram buram limon kokar bahçeniz.. ve yapacağınız limonataya da ana malzeme olur.. hem siz hem Misafirlerimiz çocukluklarından kalma o özledikleri tadı bulup da elinde olmadan gülümseyecekler daha ilk yudumda..
Kiraz da olur belki... Çiçekleri her nisan ayında pembe beyaz açar da sizi aşık eder hayata.. Asla yiyebileceğiniz kadar az değildir dallarından fışkıran kirazlar.. Yerlere kadar eğilip siz toplayasınız diye kolaylığın âlâsını yapıp bir de o kadar fazlasını kendi başınıza yiyemeyeceğiniz için komşuların sofralarında komşuluğu besleme işlevini de yerine getirmektedir.
ağaçlarınızın dallarına konsa konsa İzmir'de konabilir yalı çapkını... İnsanın renklerine bakınca seyre hayran hayran daldığı binbir renkli cennet kaçkını görünümlü bu kuş, bu topraklara özgüdür çünkü.
ve bir kaç tavuğunuz olmalı.. atık yok edici ve doğal öğütücüler sayesinde çöp taşımayacaksınız çöp kutusuna.. Çer çöp, ve domateslerin biberlerin sapları dahil ne bulurlarsa sızlanmadan yer bitirir ve size ayrıca yem zahmeti de vermezler .... Çünkü ne taşınacak çöpünüz ne de taşıyacak çöpünüz olmayacak yakında kokusu burnunuzun direğini kıran.. Çöp şehirlerin artığıdır.. ve bizler de şehirlerde tükettiğimiz ömürlerimizin arta kalanı kadarız... Mecburiyetler değil bilinçli tercihler ve özgür seçimlerimizdir bizi biz yapan.. Bilinçli tercihlerimiz ve özgür seçimlerimizse ne yazık ki müstesna anlardır şehrin her yanımızı kuşatan mecburiyetlerinden arta kalan.. Ne kadarını seçebildik ki Allah aşkına ve ne kadarına özgür olduk da bunu hissederek kadar verdik? Şehir mecburiyetler toplamıdır. hayatta kalmak için inandığımız pek çok kandırmacanın karekökü ve sevda, dostluk ya da aşktan geriye kalan...
O güzelim bahçede bir gölgelik olmalı.. Reçineli Çam ağacından ve buram buram kokan bir pergule, çardak ve gölgelik olmalı işte bu gölgeyi gölge yapan kırmızı ve pembe arsız begonviller olmalı. Renkleri ruhu çoşturmalı, böylesi beyaz ve kırmızı nasıl olur diye şaşırtmalı her görüşte gözlerimizi..
Akşam üzeri sessizliği dinlerken uzaktan veya yakından bitip tükenmeyen dalgaların sesleri zihninizi temizlemeli.. Şu meşhur beyaz gürültü gibi arıtmalı kulaklarımızdan girip ruhumuza ulaşmalı. Dilerseniz ve severseniz açık pencereden kanun taksimli Türk sanat müziği nağmeleri ister Sezen Aksu çalsın " Kalbim Egede Kaldı " yı söylesin.
Ecnebiler der hani; güzel bir söz oyunu vardır bunda: geçmişi geçmişte bırak yaşandı bitti; gelecek henüz yaşanmadı ve bilinemez, bu yüzden fazla da dert etmeye değmez; şimdinin tadını çıkar çünkü adı üstünde "present" yani hediyedir diye..
Küllen yalan, hepsi kandırmaca...
İnsan yaşlanmalı... istemese de yaşlanacak zaten.. ama bugün, dünün hediyesi midir? Yoksa milyarlarca imkansızın bir araya gelerek mümkün olanın en mükemmelini oluşturdukları kaderin kurgusu..
Bir bedeldir ödediğimiz gençliğimiz bu günlere ve hatta herkesin atlatmak zorunda kaldığı bir hastalık.. Kimilerinde seker bırakır bu hastalık kimilerini de öldürmeyen her şey gibi güçlendirir; ama kimileri yazıktır ki orada ilk tattığı lezzetlerde takılı kalır.
Hatırlanacak anıları yoksa o hayat güzel midir sadece anlardan yaşanan? An'dan ibaret bir hayat bizi hafızasızlaştırmakta, değerli olabilecek tüm her şeyi değersizleştirmekte değil midir?
Akşam üstü zihninizin bir kenarı öğrenilmiş çaresizliğinizin kurbanı olan tarafınız halen şehirde şu anda yaşıyor olsam ne yapıyor olurdum diyerek bulunduğunuz o güzellikleri fark etmeyerek uzaklara dalıp gidecek.. Siz onu daldığı yerden çıkartıp evlerine dönerken o yorgun argın insanlar tükettikleri nice beyhude günden birini daha tüketmiş olmanın gururu ve tükenen günün hatalarından bir gün olduğu gerçeğini unutmak isteğinden de uzaklaştırıp oraya getirin..
İyisi mi beyaz yasemin de ekin siz begonvillerin arasına.. Gösterişten uzak o beyaz çiçeklerin ne denli yüksek bir notada koku yayabildiklerine bakarak tıpkı inception daki fırdöndüye bakıp gerçek hayatta olduğunu anlamasına benzer nirengi noktası oluşturursunuz o kokuyla.. Gerçeğin kokusu diyelim buna.. Begonviller ne güzel de olsalar kokmaz tıpkı mavi yaseminler gibi... Ama en gösterişsizi en güzel kokanıdır doğada.. Arıları ve envayi tür böcekleri cezbetmenin başka yolu kalmayınca.. Sizin Yasemininiz sizin nirengi noktanız olsun hayallerde yaşamadığınızın kanıtı; yaşam kanıtı hatta.
İnsan beyninde hafıza merkezimize en yakın duyumuz olmasına bağlı olarak bir koku en güçlü zaman makinesidir. alıp götürür bizi o anda çocukluğumuza ve gittiğimiz kadar hızlı geri getirir "gerçek hayat" bizi tuttuğu gibi kulağımızdan..
Yasemin kokusu hafızanızda geçmişe değil de bugüne ve şimdiye kodlamalı bizi.. Şimdiyi geçmişle bir arada dostça yaşamalı, anılara dala çıka yalı çapkını sesiyle kimi zaman kimi zaman da yasemin kokusuyla şimdiye dönmeli..
O güzelim gölgelikte Bir masa üç sandalye olmalı.. Reçineli Çam ağacından yapılan pergulede, çardak ve gölgelikte gölge yapan kırmızı ve pembe arsız begonviller olmalı.
Bir masaya üç bardak... Artık ne bardağı siz karar verin...
Biri siz..
Biri eşiniz..
diğeri çoktaaan kanatlanıp uçan evlat için değil de..
Kapınızdan geçen Tanrı misafirine..