silvershadow
Emekli
- Katılım
- 6 May 2015
- Mesajlar
- 8,996
- Tepkime puanı
- 1,340
- İsim
- Murat İNCİ
(Bu yazıyı yazarken yaptığım araştırma esnasında Soner YALÇIN'ın yazısıyla da karşılaştım, ilginç bir eş zamanlı esinlenme olmuş fakat bu yazımın hiç bir politik amaç ve içeriği olmadığı sabırla sonuna kadar okunduğunda anlaşılacaktır.)
Hiç unutmam...
Sanırım Güneş Gazetesiydi emin değilim ama Bu resmin altına atılan manşet unutulmazdı..
"Ağlayan çocuğun laneti"
Altında hatıralarımda kalan bu lanetin çözülmesini sağlayan; Mübarek, Sharlock gibi iz süren bir itfaiye Amiri idi.. Şöyle demişti:
"Yanan evlere veya işyerlerine ne zaman girsek bu resimle karşılaşıyoruz. bu resmin lanetli olduğunu o zaman anladım."
Bir zamanlar, yani 80li yıllarda her yerde görülen bu resim! Ağlayan çocuk resmi...
Gerçekten de şimdilerde dua ve bayrak satanlar gibi ellerinde şu geyikli duvar kilimleri, çerçeveli manzaralar satanlar ellerinde bu ağlayan çocuk posterleri çerçevelenmiş halde satarlardı.
Hemen hemen her evde, otobüste, minibüste, takside, sanayi esnafının tamamında hatta çarşı eşrafının dükkanlarında Sibel CAN'ın can yakan pozlarının yanında ve çocukların erişemeyeceği yerde ve kısacası her yerde bu resme güneş altında solmuş yada iş mekanlarında tozlanmış olarak rastlanırdı.
Sonradan öğrendim ki; bu resim "Ağlayan çocuk" adı verilmiş ve Bruno Amodio isimli bir İtalyan ressam tarafından resmedilmiş.
Sadece biz değil Avrupalılar da böyle lanet hikayelerine bayılıyorlar ve hatta gazateleri satsın diye asparagas olarak üretilen haberlere "Tabloid" çılgınlığına göz yaşları meze oluyordu... Bu resmin yangınlara sebep olduğu ve bütün ev yanarken o her nasılsa zarar görmeden kaldığı kulaktan kulağa yayılıyordu. Hatta Bir çok haber çıkmış bu konuda belki de onlarca. İnsanlar tıpkı cadı avı misali bu resimlerin peşine düşüp buldukları yerde değil de adeta bir cadı yakar gibi törenle 2500 tanesini bir arada yakmışlar 1985 yılında...İşin garibi hepsi yanmamazlık etmemiş, cayır cayır yanmışlardı.
İşte demek ki o dönemlerde bildiği yabancı dili kötüye kullanan bir gazeteci Copy paste yaparken isimleri ve şehirlerin adlarını eh biraz da hikayeyi değiştirmişti anlaşılan... Olayın aslı 26 Ekim 1985 tarihli Shropshire Star isimli gazetede şöyle aktarılıyordu:
Eski bir itfaiyeci olan Fred Trower'in yangından hasar gören evinin holünde "Ağlayan çocuk" tablosunun asılı olduğu tespit edilmişti.
Efsane dilden dile, ülkeden ülkeye yayıldı....
Resimdeki çocuk "Rivayet odur ki; Kıbrıs'ta annesi babası Rumlar tarafından katledilmiş ve bir gazeteci bu resmi siyah beyaz olarak çekmiş. Gazetede yayınlandıktan sonra insanlarımızın bu resme temsil ettiği mana dolayısıyla gösterdiği ilgi sebebiyle renkli olarak çeşitli versiyonları poster olarak her yerde satılmaya başlanmış. " İsmi de "Murat" mış....
Bu hurafelere ve lanetli resmin yüreklerde yarattığı ürküntüye dayanamayıp yavaş yavaş yok ettiler bu resimleri insanlar veya bir daha evlerine almadılar, asmadılar. Akl-ı selim bir Allah'ın kulu içlerinden çıkıp da;
"ne yapıyorsunuz Allah aşkına? Neredeyse her yerde olan bu tabloların belli bir oranda çıkan yangın, sel, veya diğer tabi afetlere uğrayan evlerde bulunması da normal... Bu evlerin hepsinde mutfak da vardı. Bu yüzden evlerimizden mutfakları da mı çıkartacağız? Olay sadece Bu resmin mekanlarda bulunma oranının yüksekliği.. Yüzde 1 yangın oluyorsa yine yüzde 1 yangın oluyor... artan olaylar değil"
veya
"bunun korelasyonu sıfır"
deyiverse belki kurtulacaktı korkudan gözü dönmüş insanların ellerinden ve modası geçipte yavaşça soyu tükenene kadar yukarıdan izleyecekti insanlar kumpanyasını.....
İnsanlar hurafelere inanmayı, batıla itimadı tarih boyunca sevdi, hatta tabiatının bir parçası... Hep söylerim Batıl inanç zekânın yan tesiridir diye..
Ne diyelim ki;
Darısı "Arızalı DSG" hurafesinin başına..