silvershadow
Emekli
- Katılım
- 6 May 2015
- Mesajlar
- 8,996
- Tepkime puanı
- 1,340
- İsim
- Murat İNCİ
Herkesler renkler ve zevklerin "tartışılamayacağını" bir düstur, sorgulanması imkansız bir motto olarak alır ve kimseler dokunmasın diye yüksekçe bir yere kaldırılır.
Bunu sormaya veya sorgulamaya, kendilerine "aklı malul" veya "meczup" denmesi olasılığını göze alan pek az kişi cesaret eder...
Kişilerin kurdukları cümlelere; bu cümle kurarken kullandıkları kelimelere; bu kelimelerin benzer/yaklaşık kelimeler içerisindeki seçilişinden hareketle kaynağı olan düşünce yapısına; düşünce yapısının sahip olduğu kişinin karakterinin belki de kendisinin bile farkında olmadığı meziyetler kendiliğinden görünüşe çıkar aslında.
Bu "bağıntı kurma" noktasında dikkatli olmalı; delilik ile arasında incecik görünmez sınırın varlığını hissederek ilerlemeli bu tehlikeli mecrada.
Hayat bir yolculuksa;
Binek araçlarımız bizim bu yolculuktaki sadece makine olan araçlarımız değildir...
Bu alegoride araçların yerini dostluklar, arkadaşlıklar ve hatta düşmanlıklar alır; onlar ki bizi menzile vardırır veya uzaklaştırır kimi zaman
Hayat bir yolculuksa;
Yoğunlukla inançlarımız, genellikle kararlarımız ve hatta almaktan imtina ettiklerimiz ve kararsızlıklarımız dahil tercihlerimiz, saplantılarımız çıkmaz sokaklarımız, önemli karalarımız dar uçurumlu yolların yanı sıra giden yollların; ama özellikle hayatın yollarının yerine konmak suretiyle örtülü istiarede yerini alır.
Hayat bir yolculuksa;
bu yolda yürürken ayağımızın altında veya bir kenarda duraduran, yerden bulduğumuz bir taş parçasına bir tekme atıp uzaklara fırlatma kuvvesine sahibiz; amma velakin kurbağalara atmak için de olsa elimize aldığımızda bu taşın saf karbon olmak bakımından muhteviyatı değersiz kömürle aynı olduğunu biliriz bilmesine de ...Onu elmasa çeviren basınç ve ısıyla kucaklaşmışsa nedenini veya kucaklaşmayanlarla farkı tespit eden bilinmezliğe talih adını veririz.
İşte bu taşı orada öyle durmaktayken yolumuzu yanından veya tam üstünden geçiren karşı konmaz yazgıya kader de deriz
Peki ya buna sonradan başkalarının adına pırlanta veya kömür parçası dediği şeyi değerli yapan onun halihazırda zaten duraduran yapısı değil bizim ona verdiğimiz değer olduğunu fark etmemiz ise olgunlaşmamızdır. Bir şeyi kıymetli yapan az bulunurluğudur; ki, elmas bir gezegende yaşıyor olsaydık en değerli şey kömür olurdu belki de.
Hayat bir yolculuksa;
Yolculuğumuz gece karanlığı mı yoksa gün ışığının hükümranlığında mı sürer bilinmez....
Gece kör karanlıkta o ileriyi görmeye yarayan gözlerimiz işe yaramaz olur.. Duyularımızdan en keskin ve belirleyicisi işlevsiz öylece kala kalır. Burada düşe kalka çarpa çarpa yolumuzu bulmak da mümkün, aydınlatılmış yoldan ilerlemek de aracımızın farlarını yakar gibi yolumuzu aydınlatmak da.. İşte bilmediğimiz mecrada bilmediğimiz şeyleri bilinir kılan bu ışık dostlarımızın gönüllerinden ve sözlerinden taşar ve aydınlatır yolumuzu. Güneşi istediğimizde doğmasını sağlayamayız, ve lakin kendi yolumuzu kendimiz aydınlatabiliriz.
İçine doğduğunuz toplulukta yargıların kesinliği, alınan karaların sorgulanamazlığı ve belirsiz koşullara bağlı oluşu bunları içselleştirmenizi engeller...
Öte yandan bugüne kadar hep sizin adınıza birileri karar vermişse dahi bu önemli ilk kararınız olarak görüyor olabilirsiniz.
Bu durumdaki ne ilk kişisiniz ne de son...
Beğenileni beğenmeye, sevilmeyeni sevmemeye devam edip giderse yaşam, herkesin yaşadığı gibi olur; bunda ilenecek veya yerilecek bir durum olmadığından, olması gerektiği gibi olur demek yerinde olur sanırım.
Yaşın bu konuda pek az önemi var... Çünkü geçen yıllar kimilerine bir şeyler bırakır, kimilerine bırakmadan geçer gider.
Karasızlığımızın kaynağı her daim biz değil yetiştirilme tarzımız..
Kararlarımızın nedeni de mantık veya akıl ya da beğenilerimiz değil büsbütün bilinmez karanlıkta kalan yanımız belki de..
Siyahı herkesin olduğu gibi ölümden korktuğunuz için sevmeyebilir veya tam tersi siyah severek bunu aşılması geren olarak ilan edebilirsiniz. Oysaki tercihler son tahlilde herhangi bir bilgi veya duyguyla harekete geçmeyen inançlarımızdan ibaret.
Ona asil diyebilirsiniz, vakur diyebilirsiniz ama bir diğer kişi veya kişiler sizin gördüğünüzü gözlerle bakmadığı için ona bu sıfatları yakıştırmayabilir. Bu onların zevk yoksunluğu, asalet körlüğüne değil anlayış farklılığına yorulmalıdır.
Fakat öte yandan biz neyi neden seçtiğimizi temellendirme ihtiyacı hissettikçe klişelerin yerini kendi fikirlerimizle doldurarak başka fikirlere çarpınca boş tenekeden gelen ses misali bir ses yerine medeni bir karşılık verme imkanına sahip oluruz. İşte hayat böyle derinleşir..
Hayat özneldir,
Aslında kendimize özgü pek az şeye sahibiz.
Kişiselleştirebildiğimiz kadar kişiselleştirerek sıradan standart üretim modellerden ve renklerden kaçınıyor da olabiliriz. Fakat olur da takip ettiğimiz şey moda ise bu modaya uyan çoğunluk nedeniyle bir de bakmışsınız yer gök bu sıradışı tercihlerle dolu. Bu kadar sık karşılaşılan olması ise doğal olarak onu sıradanlaştırır ve etrafını benzerleriyle doldurarak marjinlerden normale doğru yaklaştırır. Kısacası kalabalıktan ve onların zevkinden kaçtıkça ve kaçındıkça onlara daha fazla benzemekle paradoksal bir dönüşümü başlatırız.
Aldığımız kararlar zamanla birikerek bizi belirler ve kaderimiz olur ama karasızlık da yaşantımızdaki olup bitenler arasında sahip olduğumuz irade her ne kadar cüzî olsa da işte bu cüzî sorumlulukları da almaktan kaçmamız, kaçınmamız anlamına gelir ki bu yaşantınızı ertelemektir.
En yakınlarınız dahil başkalarının fikirleri sizin yerinize karar almak değil karar almanızda yardımcı olacak şeyler olarak düşünün.
Bu kararları başkaları aldığı sürece karaların sonuçları olan yaşantınız da sizin kaderiniz değil maruz bırakıldığınız bir şeye dönüşür.
Gölgeler arasında sürdürdüğünüz bir yaşamı bir kenara bırakıp gözleri bayram ettiren günün ışıltısına yer verin...
İster sarı ister kırmızı isterse beyaz olsun katlanamadığınız bu canlı renkler siz imkan verin onlar hayatınıza renk versin...
Bundan sonrasında sizin adınıza karar verenlerden biri olmamak adına;
Sizi sınırlayıp cendereye sokan onca yargıdan biri olmamak adına bu güzel veya çirkin diyerek yargıda bulunmayacağım...
Sahip olunan kanaatlere, neden ve nasılıyla bambaşka yeni birini ekleyerek zenginleşmesine vesile olmaya gayret ediyorum.
Ama söyleyeceklerimi pek çok okuyanın ne kadar saçma bulacağını bile bile...
benzer durumda olan ama söyleme cesareti bulamayanlara yol göstermek için yazmak durumunda kaldım...
Gölgelerde yaşayan dostlarıma takdimimdir...
Bunu sormaya veya sorgulamaya, kendilerine "aklı malul" veya "meczup" denmesi olasılığını göze alan pek az kişi cesaret eder...
Kişilerin kurdukları cümlelere; bu cümle kurarken kullandıkları kelimelere; bu kelimelerin benzer/yaklaşık kelimeler içerisindeki seçilişinden hareketle kaynağı olan düşünce yapısına; düşünce yapısının sahip olduğu kişinin karakterinin belki de kendisinin bile farkında olmadığı meziyetler kendiliğinden görünüşe çıkar aslında.
Bu "bağıntı kurma" noktasında dikkatli olmalı; delilik ile arasında incecik görünmez sınırın varlığını hissederek ilerlemeli bu tehlikeli mecrada.
Hayat bir yolculuksa;
Binek araçlarımız bizim bu yolculuktaki sadece makine olan araçlarımız değildir...
Bu alegoride araçların yerini dostluklar, arkadaşlıklar ve hatta düşmanlıklar alır; onlar ki bizi menzile vardırır veya uzaklaştırır kimi zaman
Hayat bir yolculuksa;
Yoğunlukla inançlarımız, genellikle kararlarımız ve hatta almaktan imtina ettiklerimiz ve kararsızlıklarımız dahil tercihlerimiz, saplantılarımız çıkmaz sokaklarımız, önemli karalarımız dar uçurumlu yolların yanı sıra giden yollların; ama özellikle hayatın yollarının yerine konmak suretiyle örtülü istiarede yerini alır.
Hayat bir yolculuksa;
bu yolda yürürken ayağımızın altında veya bir kenarda duraduran, yerden bulduğumuz bir taş parçasına bir tekme atıp uzaklara fırlatma kuvvesine sahibiz; amma velakin kurbağalara atmak için de olsa elimize aldığımızda bu taşın saf karbon olmak bakımından muhteviyatı değersiz kömürle aynı olduğunu biliriz bilmesine de ...Onu elmasa çeviren basınç ve ısıyla kucaklaşmışsa nedenini veya kucaklaşmayanlarla farkı tespit eden bilinmezliğe talih adını veririz.
İşte bu taşı orada öyle durmaktayken yolumuzu yanından veya tam üstünden geçiren karşı konmaz yazgıya kader de deriz
Peki ya buna sonradan başkalarının adına pırlanta veya kömür parçası dediği şeyi değerli yapan onun halihazırda zaten duraduran yapısı değil bizim ona verdiğimiz değer olduğunu fark etmemiz ise olgunlaşmamızdır. Bir şeyi kıymetli yapan az bulunurluğudur; ki, elmas bir gezegende yaşıyor olsaydık en değerli şey kömür olurdu belki de.
Hayat bir yolculuksa;
Yolculuğumuz gece karanlığı mı yoksa gün ışığının hükümranlığında mı sürer bilinmez....
Gece kör karanlıkta o ileriyi görmeye yarayan gözlerimiz işe yaramaz olur.. Duyularımızdan en keskin ve belirleyicisi işlevsiz öylece kala kalır. Burada düşe kalka çarpa çarpa yolumuzu bulmak da mümkün, aydınlatılmış yoldan ilerlemek de aracımızın farlarını yakar gibi yolumuzu aydınlatmak da.. İşte bilmediğimiz mecrada bilmediğimiz şeyleri bilinir kılan bu ışık dostlarımızın gönüllerinden ve sözlerinden taşar ve aydınlatır yolumuzu. Güneşi istediğimizde doğmasını sağlayamayız, ve lakin kendi yolumuzu kendimiz aydınlatabiliriz.
İçine doğduğunuz toplulukta yargıların kesinliği, alınan karaların sorgulanamazlığı ve belirsiz koşullara bağlı oluşu bunları içselleştirmenizi engeller...
Öte yandan bugüne kadar hep sizin adınıza birileri karar vermişse dahi bu önemli ilk kararınız olarak görüyor olabilirsiniz.
Bu durumdaki ne ilk kişisiniz ne de son...
Beğenileni beğenmeye, sevilmeyeni sevmemeye devam edip giderse yaşam, herkesin yaşadığı gibi olur; bunda ilenecek veya yerilecek bir durum olmadığından, olması gerektiği gibi olur demek yerinde olur sanırım.
Yaşın bu konuda pek az önemi var... Çünkü geçen yıllar kimilerine bir şeyler bırakır, kimilerine bırakmadan geçer gider.
Karasızlığımızın kaynağı her daim biz değil yetiştirilme tarzımız..
Kararlarımızın nedeni de mantık veya akıl ya da beğenilerimiz değil büsbütün bilinmez karanlıkta kalan yanımız belki de..
Siyahı herkesin olduğu gibi ölümden korktuğunuz için sevmeyebilir veya tam tersi siyah severek bunu aşılması geren olarak ilan edebilirsiniz. Oysaki tercihler son tahlilde herhangi bir bilgi veya duyguyla harekete geçmeyen inançlarımızdan ibaret.
Ona asil diyebilirsiniz, vakur diyebilirsiniz ama bir diğer kişi veya kişiler sizin gördüğünüzü gözlerle bakmadığı için ona bu sıfatları yakıştırmayabilir. Bu onların zevk yoksunluğu, asalet körlüğüne değil anlayış farklılığına yorulmalıdır.
Fakat öte yandan biz neyi neden seçtiğimizi temellendirme ihtiyacı hissettikçe klişelerin yerini kendi fikirlerimizle doldurarak başka fikirlere çarpınca boş tenekeden gelen ses misali bir ses yerine medeni bir karşılık verme imkanına sahip oluruz. İşte hayat böyle derinleşir..
Hayat özneldir,
Aslında kendimize özgü pek az şeye sahibiz.
Kişiselleştirebildiğimiz kadar kişiselleştirerek sıradan standart üretim modellerden ve renklerden kaçınıyor da olabiliriz. Fakat olur da takip ettiğimiz şey moda ise bu modaya uyan çoğunluk nedeniyle bir de bakmışsınız yer gök bu sıradışı tercihlerle dolu. Bu kadar sık karşılaşılan olması ise doğal olarak onu sıradanlaştırır ve etrafını benzerleriyle doldurarak marjinlerden normale doğru yaklaştırır. Kısacası kalabalıktan ve onların zevkinden kaçtıkça ve kaçındıkça onlara daha fazla benzemekle paradoksal bir dönüşümü başlatırız.
Aldığımız kararlar zamanla birikerek bizi belirler ve kaderimiz olur ama karasızlık da yaşantımızdaki olup bitenler arasında sahip olduğumuz irade her ne kadar cüzî olsa da işte bu cüzî sorumlulukları da almaktan kaçmamız, kaçınmamız anlamına gelir ki bu yaşantınızı ertelemektir.
En yakınlarınız dahil başkalarının fikirleri sizin yerinize karar almak değil karar almanızda yardımcı olacak şeyler olarak düşünün.
Bu kararları başkaları aldığı sürece karaların sonuçları olan yaşantınız da sizin kaderiniz değil maruz bırakıldığınız bir şeye dönüşür.
Gölgeler arasında sürdürdüğünüz bir yaşamı bir kenara bırakıp gözleri bayram ettiren günün ışıltısına yer verin...
İster sarı ister kırmızı isterse beyaz olsun katlanamadığınız bu canlı renkler siz imkan verin onlar hayatınıza renk versin...
Bundan sonrasında sizin adınıza karar verenlerden biri olmamak adına;
Sizi sınırlayıp cendereye sokan onca yargıdan biri olmamak adına bu güzel veya çirkin diyerek yargıda bulunmayacağım...
Sahip olunan kanaatlere, neden ve nasılıyla bambaşka yeni birini ekleyerek zenginleşmesine vesile olmaya gayret ediyorum.
Ama söyleyeceklerimi pek çok okuyanın ne kadar saçma bulacağını bile bile...
benzer durumda olan ama söyleme cesareti bulamayanlara yol göstermek için yazmak durumunda kaldım...
Gölgelerde yaşayan dostlarıma takdimimdir...