Bir solukta okudum ben de.18 Kasım 2018'de kayıt olup 200 mesaj yazmışım ve kendimi tanıtmamışım. Gerçi kayıt olduğum gün selam vererek hafiften bir girizgâhla konu açmışım fakat o da foruma gelme amacım olan bakımla ilgili olmuş daha çok. Yuh bana, ayıp ayıp
Normalde kendimi tanıtmak huyum değildir; acayip utanıp sıkılırım. Gerçi böyle bir tanıtmayı en son gittiğim lisenin forumunda yapmıştım galiba, sene 2005 olsa gerek. O forum çoktan kapandı; 2 yıldır takip ettiğim bir burası, bir de bisikletforum var. Zaman içerisinde buradaki dost muhabbetinin samimiyetine inandığım için otobiyagrafi tadında birkaç bir şey karalayayım izninizle. Hedefim konuyu daha çok arabalara doğru kaydırmaya yönelik; biraz uzun olabilir. Belki de en uzun tanışma konusu...
1991 sonbaharında yıllık izinde Samsun'da doğup, Serhat Can ismini alıp 1995'e kadar Babaeski, Kırklareli'nde ilk adımları attım.
1995 - 2000 arası Ağrı İbrahim Çeçen İlköğretim Okulu'nda 3. sınıfa kadar gittim. Soğuğa dayanıklı biriyimdir; sanırım burada sabahları okul otobüsü beklemekten alıştım. Canım anam sabahları servis beklemeye çıkmadan önce sıcak süt içirirdi. Babam, -30 dereceleri gördüğümüzü söyler. Araçların altında ateş yakılıp çalıştırıldığını, kilit yerlerinin çakmakla ısıtılıp açıldığını hatırlarım. O yıllardan beri kışları çatı altlarından geçmem; düşen buzlardan ölenler olurdu.
2000 - 2003 arası Girne, Kıbrıs'ta 23 Nisan İlkokulu'nda 4. sınıfa başladım. Türkiye'de İngilizce eğitimi 4. sınıfta başlıyordu fakat Kıbrıs'ta 3 imiş. Müthiş zorlanmıştım fakat nasıl olduysa dilci oldum.
6. sınıf lisede olduğu için Anafartalar Lisesi'ne de gittim.
2003 - 2005 arası Siirt Mehmetçik İlköğretim Okulu'na gittim. Ağrı, Kıbrıs, Siirt sıralaması hayatın bir cilvesi olsa gerek; bak işine dedim kendi kendime. Haftanın 7 günü manyak gibi futbol oynuyorduk.
2005 - 2009 arası Bolu İzzet Baysal Anadolu Lisesi'ne gittim. Dili seçtim. Babam lise sonun ikinci dönemi emekli olduğu için Samsun'a geldik ve Milli Piyango Anadolu Lisesi'nde de eğitim görmüş olduk.
ÖSS'ye girip tercih yapıp kaydımı dondurduk.
2009 - 2010 arası 4 yıl lise yetmedi 1 yıl da yurtdışında lise okumak (basketbol oynamak) için ailemin büyük fedakârlığıyla ABD'ye gittim. Amaç basket oynamaktı fakat oraya gidince işin çok farklı bir boyutta olduğunu öğrenip Amerikan Futbolu'nu öğrendim. İlk yurtdışı tecrübem bu oldu ve dünyaya bakış açım değişmeye başladı.
2010'da oradan dönünce burslu kayıt olduğum Okan Üniversitesi'ne başladım. Kampüs Allah'ın unuttuğu yer olan Kurtköy ile Tuzla arasında. IP adresleri İzmit'le aynı İstanbul Park pistinin karşısı. Birinci sınıftayken yarış dönemi 1 haftaya yakın kulaklarımız çınlamıştı o güzelim F1 motorların sesinden. Tabii son organizasyon olduğunu bilemiyorduk; yoksa inek gibi derse gitmek yerine bir şekilde piste giderdik. Derse gitmek de Kadıköy'deki yurttan ta oraya İETT E10'la Sabiha Gökçen aktarmalı bir yolculuk. Yani her gün kavimler göçü...
Böyle olmaz diyip Kurtköy'de eve çıktık. Bu sefer de otobüs full dolu geçtiği için durakta otobüse binemez olduk. Babamdan borç aldım ve ev arkadaşımla ortak bir Renault Spring aldık 5.000 Lira'ya. İlk arabam bu oldu. Daha sonra araba alacak parayı hiç biriktiremedim; cebimdekini olduğu gibi harcadım. Huyum batsın.
2011'de okulun Amerikan Futbolu takımını kurduk.
2012'de Erasmus programıyla 6 aylığına Tarragona, İspanya'ya gittim. Burada dağ bisikletiyle tanıştım. Eğlenmeyi ve sosyalleşmeyi öğrendim. O kadar gitmişken Fransa, Norveç, Almanya, Sırbistan, Andorra'yı gezdim.
2013'te gönül olaylarından dolayı 2 ay İtalya'ya gittim.
2014'de sadece Rusça dersini bırakarak 1 yıllığına Avustralya'ya gittim. Burada 2 hafta at çiftliğinde, 2 hafta da kebapçıda çalıştım. 2 ayın sonunda elimde olmayan sebeplerden dönmek zorunda kaldım.
2015'te mütercim tercümanlık bölümü bitti. Biter bitmez Erasmus yaptığım yere bu sefer 6 ay staja gittim ve bu sefer yanımda dağ bisikletimi de götürdüm. 6 ayda 5800 kilometre bisiklet sürdüm.
2016 Haziran'ında staj bitince o bisikleti satıp döndüm. Çünkü Istanbul'da çalışmaya devam edeceğim için dağ bisikletine değil yol bisikletine ihtiyacım vardı. Onun parasıyla yol bisikleti aldım ve o zamandan beri 47 ayda 47.000 küsür kilometre bisiklet sürdüm. O zaman dağ bisikleti alacak imkânım olmadığı için dağlardan kopmamak adına arazi koşusuna başladım ve o zamandan beri 3.500 kilometre koştum.
Bisiklet ve koşu yarışlarına katılmaya başladığım için sakatlanmamak adına takım sporları ve motosiklet sevdasını bıraktım.
Aynı yaz 2 yıl sonra eşim olacak kadınla tanıştım.
2017'de Samsun'a dönme kararı aldık.
2019 Nisan'ına kadar özel bir okulda ve akabinde özel bir tütün fabrikasında çalıştım ve eşimle dağlarda butik otel açmak için işten ayrıldım; henüz açamadık. Atölye açtık.
2020 başlarında borç harç 4 arkadaş Beylikdüzü'nde bir dil kursu devraldık. Virüs her şeyi allak bullak etti (Beylikdüzü civarındanki arkadaşlar gelin tanış olalım, İngiliççe öğretelim.
Gelelim burada yollarımızın kesişmesine sebep olan Golf'e. Ve önceki araçlara:
- 92 model Tempra SX AK. Tüplü ve öfkeli. Bordo. 97 yılından 2015'e kadar kahrımızı çekti, özellikle de benim. Ergenlik yıllarında motorsporlarını çok izlemem, ilk araba sürme deneyimleri, yarış filmleri ve oyunları vs derken aracın altından girdim üstünden çıktım. İlk kazalar, ilk kaza tutanakları vs hep bu arabaylaydı. Ne hızlanma bilir ne durma bilirdi. Güneş yanığı olmazsa olmaz; elektronik göstergeleri hiçbir zaman %100 çalışmazdı. Bizden sonraki sahipleri umarım kulaklarımı çok çınlatmamıştır...
- Renault Spring. 97 modeldi sanırım. Kilometresine bakmadık bile. Çelik jantlı ve ön camlar elektrikliydi. Jigle var. Gizli kilit var. Marşpiyeller klasik çürük. Yukarıda bahsettiğim ev arkadaşımla okula gitmek için ortak 5 liraya aldığımız araç. USB'li teyp taktık, bu dünyanın en dandik (PIRANHA) teybi sağolsun elektrik kaçağından çok defa aküsü bitti. Öğrenim kredisi bitince benzini de dibini gördüğü için 2-3 defa bidonla benzinliğin yolunu tuttuk. Duraktan çok öğrenci arkadaş aldık götürdük. Tabii kızların çoğunluğu binmek istemezdi. Sonuçta özel okul, McLaren hariç görmediğimiz araba kalmamıştı. Lambo'yu da gördük Ferrari'yi de. Bir de bizim arkası yüksek mağrur Spring. Yalnız hakkını verdik; trafik güvenliğini ihâl etmeyecek şekilde dubaları ezip park da ettik; kullanılmayan kaldırımlara diklemesine de park ettik. Satarken duraklara astığımız ilanlardan aracın ücreti kadar ceza yemenin kıyısından da döndük. 1 yıl sonra aldığımız fiyata sattık.
- 2009 Transporter T5 1.9 TDI. 2016'da Tempra'dan sonra ailecek iyi anlamda sudan çıkmış balığa çevirdi bizi. Kliması ve frenleri çalışan, farları aydınlatan, yayla gibi, yüsek ve geniş bir araç... Babam galericiden aldığı için şirket aracı olduğunu bilemedik. 350.000'de düğün eşyalarını taşımak için isteyen akrabaya verdiğimiz sırada motor yedi (bkz: emanetin canı az olur). Motoru yaptırdık, ailemize hizmet etmeye devam ediyor. Uzun şasi olmasına rağmen ufak motoru yeterli gelmiyor tabii. İvmeleneMEme konusunda Tempra'yı aratmıyor. Sağ sol kolçağı indirince uzun yollar çok keyifli. Yük varken frenler doğal olarak biraz veryansın ediyor.
- 2012 Golf 6 1.6 TDI. İlk açtığım konuda forjust1day Tuna hocamın dediği gibi ''giftline'' paket. Evin 2. aracı olan Golf'ü 2018'de kayınpeder kızına verdi. İstemeye istemeye, gurur meselesi yaparak, zorla da olsa binmiş ve sürmüş oldum. Keşke sürmez olaydım... Yukarıda bahsettiğim araçların dışında kiraladığım araçlar da oldu zaman içinde. Hepsi ekonominin de ekonomisi sınıflardı tabii. Onlarla da karşılaştırınca, biz araba sürmemişiz, dedim. Kalite ve konforunu anlatmama gerek yok sanırım. Tereciye tere satacak değilim Verdiği güven, tokluk ve rijitliği de buradaki herkes benden iyi biliyordur. Daha güçlüsünü tahmin dahi edemiyorum. Hız sabitleme ile, far/yağmur sensörü ile, 200 km/h hız ile, yetkili servis ile hep bu araçta tanıştım. Her akşam yatmadan bir bakarım camdan.
Her ne kadar kendimi bildim bileli motorsporları izlemiş ve oynamış olsam da arabaların paketlerinden, donanımlarından, bakımından, tekniğinden çakmayan birisi oldum. Ta ki Spring'i aldığımız ev arkadaşımla tanışana kadar ve bu forumda siz çok değerli insanlardan çok değerli bilgiler okuyana kadar.
Lafı fazla uzattım, kusura bakmayın. Ben bunları niye yazdım? Öncelikle sizlere teşekkür etmek için yazdım. Sonra da hem bu aralar vakit bol hem de yukarıda bahsettiğim herhangi bir yerde veya konuda yolumuz kesişmişse veya kesişecekse seve seve bilgi paylaşımında bulunabileceğimi belirtmek için yazdım.
İzninizle Behçet Necatigil'in çok sevdiğim şiiriyle bitiriyorum:
''Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
...''
Herkesin kendinden bir şeyler çıkarabileceği, dolu dolu bir hayat hikayesi olmuş. Ne mutlu size...
Yazınızı ilk okumaya başladığımda "tesadüfün böylesi" dedim.
Bisikleti çok severim, yaparken kendimi en mutlu ve özgür hissettiğim şeydir bisiklet sürmek. 2015 senesinden sonra vakit ayıramamaktan dolayı, sonrasında ise sağlık problemleri sebebiyle epey uzak kaldım.
Bisikletforum'da da 2013-2015 arasında Furkan Y. kullanıcı adı ile bulundum.
Tesadüfün böylesi dememin sebebi de senelerdir bisiklet sürememiş olan ben, iki gündür bir arkadaşım ile konuşup bisiklet sürmeye dönüş planları yaparken böyle bir gönderi ile karşılaşmam. Bunu bir işaret olarak görüyorum, umarım sağlığım bir engel çıkarmayıp bu sevdam ile kavuşmama müsaade eder. Şu an depoda tozlar içinde beni bekliyor, yıllar sonra bugün bir ziyaret ettim kendisini. Binmeye başladığımda sürekli olarak muhafaza edebileceğim bir yer olmasa da bunu bir şekilde çözüp yola çıkmam lazım artık.
Bisiklet ile yaptığınız her bir kilometre için sizi tebrik ediyorum.
Otomobilleri çok severim, otomobil forumundayız ama söz konusu bisiklet olunca ben böyle bir konuda arabadan bahsetmek istemedim.
Allah yolunuzu açık etsin, size sevdiklerinizle birlikte ömür boyu sağlık ve huzur diliyorum hocam. Çok memnun oldum hikayenizi okuduğum için.