Aşağıda Golf dışında biri doğrudan diğer üçü dolaylı sahibi olduğum dört aracı kronolojik sıralayacağım. Hepsi birbirinden çok farklı sınıflarda olduğu için direkt Golf ile karşılaştıramayacağım; Golf'e en sonda değineceğim
1991 model Fiat Tempra SX A - Yıl 1997. Babam Ağrı'da görev yapıyordu. Erzurum'dan mektupla beyaz bir Land Rover'ın fotoğrafları gelmişti fakat babam Ağrı'dan siyah Tempra almaya karar verdi (hâlâ içimde uktedir; keşke Land'i alsaymışız. Evladiyelik olurdu). İlkokul 1'e gidiyordum. Mahallede arkadaşlarla oynarken 4 katlı binanın çatısına taş atmaya karar verdik. Çocuk aklı işte... Attığım ilk taş aldığımız ilk arabanın ilk gününden ön camını sol üst köşede bir hilâl gibi çatlatmıştı... Babama nasıl anlatacağımı bilememiştim. Birkaç gün sonra bir akşam evde kendiliğimden itiraf etmiştim; babam hiçbir şey dememişti. 3 yıl bizde kaldı ve çocuk olduğum için teknik veya konfor olarak bir hatıram yok. Tek hatırladığım, bir kış günü Samsun'dan Ağrı'ya dönerken Erzurum Ağrı arasında bir dağ geçitinde kalorifer çalışmıyordu ve arabada donmak üzereydik... Tayinimiz Kıbrıs'a çıktı ve trafik tersten akıyor diye yavru vatana gitmeden aracı sattık. Fakat Kıbrıs'taki piyasanın o zamanlar pahalı olmasından dolayı hayat sürprizlere gebeydi... (Fotoğrafı albümlerde kaldı; evde bulabilirsem eklerim belki).
1992 model Fiat Tempra SX AK - Yıl 2000. Bu sefer Kıbrıs'tayız. Babam Tempra'ya bağlanmış olacak ki bir Tempra daha aldı. Bu sefer bordo ve klimalı. Girne'den Ankara'ya gitti ve dönüşte Mersin'den Kıbrıs'a arabalı vapurla, trafiğin ters şeritten aktığı adaya geri geldi
Araç 17 yıl kaldı bizde. 2017'de satarken içimiz cız etti. Bu süre zarfında Siirt'e, Bolu'ya ve Samsun'a taşındık. Yüz binlerce kilometre yaptı, inanılmaz yüklerin altına girip müthiş bozuk köy yollarına girdi bana mısın demedi gıkını çıkarmadı. Mekanik hiçbir sorunu olmadı. Sadece kronik güneş yanığından dolayı sanırım 2007'de komple boyatmıştık. Fabrikadan yeni çıkmış gibi cillop gibi olmuştu emektar. Araba sürmeyi bu araçla öğrenmiştim. İlk kazamı bu araçla yapmıştım. Araçlar konusunda o zamanlar teknik bilgim yoktu; bu yüzden performans olarak pek de bir şey diyemeyeceğim fakat araç asfalt için yaratılmış gibiydi. Asfalta şahane yapışıyordu. LPG'li olduğu için ağırdı ve gaz pedalını kökleseniz de nazlana nazlana belli bir yere kadar hızlanıyordu. Hiçbir ekstrası vs yoktu. Tüp dışında fabrikadan çıktığı gibiydi. Elektronik göstergesi çağının ötesindeydi fakat herzaman doğru çalışmıyordu
Plaka ışığı uyarısı sürekli yanardı. Yağını suyunu hiçbir zaman eksik etmedik. 17 yıl boyunca belki bir defa sadece aküsü bitmiştir, 1-2 defa da lastiği patlamıştır o kadar. O da port bagaj çıtası üzerinde alçıpan da taşısak merdiven de taşısak çuval da taşısak hiç yarı yolda bırakmadı. Fakat metal yorgunluğundan dolayı parçaları iyice eskimeye başlamış, aracı yıkarken içeri su almaya başlamış, babamın emekli olmasıyla giriştiği inşaat işlerine doğal olarak yetersiz gelmekle beraber adeta 'sat beni' diye yalvarıyordu. Fotoğrafı eski telefonda kaldı; bulabilirsem eklerim belki. O'nun satıldığı sıralarda ben Istanbul'da öğrenciydim ve ilk aracımı almıştım. Tempra'nın yerine gelen araca geçmeden önce izninizle...
1995 model Renault Spring - Yıl 2013. Istanbul. Okula yakın olsun diye Kurtköy'de eve çıktık. Çıkmaz olaydık. Son duraklara doğru otobüse biniyoruz diye otobüs tıklım tıklım geliyordu. Şanslıysak arka kapıdan falan biniyorduk. Bazen şoför hiç durmadan gidiyordu. Okul dağın başında olduğu için de başka alternatifimiz olmadığı için kaçırdığımız dersin, sınavın; durakta beklediğimiz saatlerin haddi hesabı yok. Ev/sınıf/iş arkadaşımla karar verip işimizi görecek bir araba alalım dedik. Güvendiğimiz orta yaşlı bir tanıdık aracın altına yattı, motoru dinledi ve o sihirli hareketlerden sonra ''alın'' dedi. Öğrenci pazarlığımızı yaptık; 5.000 TL'ye bir Reno Spring sahibi olduk. Borç harç 2.5 ben verdim 2.5 arkadaşım. Ön camlar otomatik
Benzinli, tüpsüz, diri, beyaz, çelik jantlı, yerden biraz yükseltilmiş. Satıcının demesine göre plakamız 'şekil': 34 YJ 700. Biz öğrenci hâlimizle plakanın şekilliğinden, aracın donanımı ve performansından çok yakıtına bakıyorduk tabii. Bir de kaset çalarına
Okul trafiksiz 10 KM ötede olduğu için yakıtı da ortak aldığımız için bizi çok üzmedi fakat 2-3 defa yakıt bittiği için ittirmek zorunda kaldık. Ne günlerdi... Bizi asıl üzen ucuz etin yahnisi USB'li teyp oldu. Aküyü yaptığı elektrik kaçağından dolayı bitire bitire, arabayı vurdura vurdura bir hâl olduk. Elektrik kaçağını bulan ustaya götürene kadar araçtan biraz soğuduk fakat bana göre çok konforluydu. Koltukları yumuşacıktı. Kış sabahlarında 'jigle' ile çalıştırırdık. Okul özel olduğu için (yani okulda Nissan GTR dahi olduğu için) aracımızın yeri ve bakışlar bambaşkaydı. Çok kişiyi duraktan alıp evlerine götürdük. 2 yıl boyunca iyi günde kötü günde yanımızda oldu ve okulun bitmesine yakın aldığımız fiyata sattık. Fotoğrafı eski bilgisayarda kaldı; bulabilirsem eklerim belki.
2009 model VW Transporter TDI - Yıl 2017. Yer Samsun. Okul bitti ve Samsun'a döndüm. Gözlerime inanamıyorum, babam VAG dünyasına uzun şasi bir T5 ile adımını atmış. O da borç harç almış ama O'ndan mutlusu yok. 1992 bir sedan nerede, 2009 bir van nerede... 'Oğlum bunun içine Tempra'yı koyarız, biz daha önce arabaya mı binmişiz' diyor. O'na yeni gelen ''kliması çalışıyor, yol bigisayarı var, freni tutuyor, camdaki buğu çözülebiliyor, (en zayıf motoru olmasına rağmen) turbosu var'' özelliklerinden dolayı keyfine diyecek yok. Gece sürüşlerini hiç sevmezdi, neden sevmediği de anlaşıldı 'artık önümü görebiliyorum' diyor farları kastederek
Araba merakı çok olmayan ve merakı olmadığı için pek de araştırmayan babam bu cityvanı (6 kişilik, arkası boş) galeriden Tempra'yı 7'ye saydırarak ve üstüne ekleyerek 310.000'deyken alıyor. Şark kurnazı galeri tabii ki bu araç şirket çıkması demiyor. Araç alındıktan 1 yıl sonra torpidoyu temizlerken aracın bir yemek firmasına ait olduğunu öğreniyorum. Yeni evlenen bir akrabamız gelin eşyalarını almak için şehirlerarası bir yolculuk için aracı ödünç istiyor. Babam herkes aracını kendisi gibi dikkatli kullanır sanıyor. T5 Çorum'a yakın bir yerlerde 330.000'deyken komple motor yiyor. Babam yine de aracını o kadar seviyor ve o kadar bağlanmış ki 15.000 TL masraf ederek motoru yaptırıyor ve Tempra'yı o kadar sürdük bir şey olmadı; artık buna da bir şey olmaz, diyor. T5'i yalan yok ben de çok seviyorum: Özellikle uzun yolda inanılmaz konforlu, sürücü koltuğundaki kol dayamaları indirince müthiş rahat bir sürüş oluyor ki vites kolu da zaten bildiğiniz üzere yukarıda konsolda elinizin her daim altında. Tüm pedalları inanılmaz yumuşak (belki de 350.000 KM kullanıldığı içindir). Manevra kabiliyeti müthiş yüksek, sanki Mercedes yolcu otobüsü gibi bir dönüş açısı var. Uzun olduğu için park etmesi ilk başlarda biraz zordu fakat basit ve ucuz bir park sensörü olayı çözüyor. Yan aynaların genişliği ve koltukların yüksekte olması görüş açınızı oldukça artırıyor. Bisiklet yarışlarına ya da kampa giderken arkaya 3-4 bisiklet olduğu gibi koyup ahtopotla sabitlemenin rahatlığını hiçbir şeye değişmem
110 km/h ortalama ile 6 litre yakıyor. Motor uzun şasi için yeterli değil. Çift kırmızı olsa tadından yenmezdi. Büyük bir araç olduğu için ve Tempra'dan, Spring'den sonra bakım masrafı doğal olarak fazla geliyor fakat bu büyüklükte ticari bir araç için normal. Umarım 1 milyon kilometreyi görürüz...
2012 Model VW Golf 1.6 TDI - Yıl 2018. Yer Bolu ve Samsun. Transporter dünyanın en konforlu aracı sanan gariban bir dünyalı ben, ta ki Golf ile tanışana kadar
Eşim araba sürmeyi pek sevmese de ihtiyacı olacağı için ve babasının birkaç motoru ve Duster'ı olduğu için kızına verme amacıyla 2012'de sıfır aldığı Golf'ü bize veriyor (bir arkadaşın forumdaki deyimiyle 'giftline' paket
). Daha önce Golf ile ilgili hiçbir bilgim olmadığı için hemen araştırmalara, karşılaştırmalara ve aracı kullanarak gözlem yapmaya başlıyorum ve yılın arabası ödülünü alan araç gibi 'yılın ballısı' ödülünün bana verildiğini fark ediyorum (Bunun bir kısmı burada muazzam kaliteli bilgi paylaşımında bulunan siz forumdaşların da sayesinde, bir kez daha teşekkürler). Bu nasıl bir kalite, konfor ve performans. O klasik ''kapı sesi''
Şaka bir yana, malının kıymetini bilen ve sanırım başak burcu olmanın getirisi titiz olmamdan dolayı resmen aracın üstüne titriyorum. Aracı kitleyip giderken sürekli dönüp dönüp bakıyorum (kendi kendime nazar değdireceğim). Forumda daha önce de belirttiğim gibi sevmediğim tek yönü arka stoplardı. Onu da değiştirdiğim için şuan araçla ilgili negatif yorum yapabileceğim hiçbir şey yok. Bir depo (55 litre) ile 1100 KM gidiyorum. Bu da 100 KM'de 5 litre yakıt anlamına geliyor. Şehiriçi ve şehirdışı karışık 90 KM/H ortalama ile 12 saatlik bir sürüşe tekabül ediyor. Bu da halkımızın anladığı dilden kilometre'de 30 kuruş yakıyor anlamına geliyor. Hatta saatte 30 TL yakıyor anlamına da geliyor (bisiklet ve koşu yarışlarına katıldığım için ortalamalar/hesaplamalar konusunda biraz takığım; mazur görün). Hatta mazotun litresi 5 TL olsa 25 kuruş yakıt; yeme de yanında yat. Hız sabitleyiciyiyle bu araçta tanıştım; icat eden kişinin elini ayağını öpmek gerek. Aracı adeta elimle kullanıyorum; müthiş bir rahatlık. Golf dolaylı yoldan negatif bir şeye neden oldu: Bolu'dan Samsun'a dönerken biraz eğimli, düz ve güvenli bir yolda 200 KM/H'yi gördüm ve devir saati 3000'i biraz geçmişti. Gözlerime inanamadım. Çıktığım en yüksek hızdı; her şey hızlanıverdi ve kış lastikleriyle daha fazla risk almadan ayağımı gazdan çektim. Daha sonra 120'de gitmek ağır çekimde gitmek gibi geldi.
Nasıl tereciye tere satılmazsa, uzun yıllardır Golf sahibi olan siz değerli büyüklerime aracın daha ne güzelliklerini nasıl anlatırım bilemiyorum...
Tüm forum ailesine kazasız ve güvenli sürüşler dilerim...