Kıymetli Üstadım;
Golf’ten bahsetmeyeceğim ama ona dair anlatacağım yegane yazı olacak..
Hayatta ne kadar az şeye sahip olduğumuzu fark etmem, hayatımdaki dönüm noktalarımdan biridir.
Şunu sorarım mesela kolay top olarak herkesin üzerine atılabileceği türde...
"Herkesin bir hayali vardır... Sizinkisini soracağım"
İşte o an bir yarış başlar hayalini başkalarına söylemek için…
Yerlerinde duramaz zıp zıp zıplar her biri bu sözleri duyunca.
Ama ve lâkin bir anda dudaklarımdan dökülen şu sözlerden sonra tıpkı top falso alır ya işte öyle falso aldırırım cümlenin anlamına ve konuşmaya can atan olduğu yerde zıp zıp zıplayan yerinde durmayan insanlar oturdukları yere gömülüverirler...
"... Ama içerisinde zenginlik ün, para ve paranın getirebilecekleri ile anne olmak gibi zaten doğamızda yer alan hassalar yer almayacak..."
O kadar derindir ki o sessizlik herkesin terk köşeye yatarken kalenin hangi köşesine topun gittiğini takip eden gözlerine inanamaz gibi kulaklarına inanamaz ve gol giden topun o adeta doğa üstü süzülüşüne kızgınlıklarının su koyuverme ile ansızın ateşle buluşan kor gibi buhara dönüşen bulutunda göz gözü görmez...
Pek azımız ama pek azımız hayatta gerçekten değerli olan hayallerinin maddeye bağlanmamış formu ile tanışıktır. Kendimize ait sandığımız ve aslında tamamiyle mahrem olan hayallerimizin ne kadar azının bize ait olduğunu anlatmakta kullanırım bunu… Evet doğru hayallerimiz bile ötekilerden devşirmedir.. Fakat biz onu kendimizin sanmaya ve sadece bizim sanıp sahip çıkmaya beyhûde bir gayret harcarız da bu naifliğin kim farkında? Biz en çok başkalarının hayalleriyle hayal kurdukça temas eder ruhlarımız.. Ruhlarımızın gıdası başka ruhların doğru ve yanlışlarıyla sınanmaktır, Tüketme ilişkisi tabiatın tüketmeye dayalı özüyle yakından ilintilidir ve bu yüzden olup bitmeye, çekip gitmeye, acıkmaya ve doymaya yemeye ve sindirip atmaya meyillidir diye kızmamalı.. Bir ceylanın aslan tarafından yenmesini canice olarak nitelemek onda asla olmayan bu tür etik ilke ve incelikleri kendisine atfetmeye benzer. Tabiat utanma arlanma ve acıma duygusu bilmez.. Bunlar insan icadıdır.. Biz onu insan gözü ve aklıyla ancak insan formunda pek çok şeyi kavradığımız gibi kavrarız.. Nasıl? Derseniz? Ad aktarmalarla veya kişileştirmelerle karışık telaffuz ettiğimiz : “Bir arabanın motorunun kulağı hiç olmadı mesela..” Ruhumuz da tüketme ilişkisi hasebiyle gerçeğe temas edemezler… Bir gölgenin bir buluta temas edememesi gibi bir şeydir. Ya bulut vardır ya da gölge.. İkisi bir arada sadece karanlık vardır ve sis.. Gerçeğin ruhsuz doğasına karşı karşıya her kaldığında ilgisizdir aslında hepten ruh maddeye.. Dolayısıyla, ruhlarımızn doyması için ne yemek ne de su ne de bir başka şey gerekir. Olsa olsa hoş bir sohbet, belki güzelliği duyularında hissetmenin verdiği coşku, notaların ruhumuzun derinlerindeki harmoniyle kucaklaşması, sevdanın, dostluğun veya inceliğin verdiği tarifsiz mutluluk yemek yediğimizdeki o an tad alma duyularımızın uyarıldığı o mükemmel yemeğin hazzı gibi akan bir yıldızmışçasına bir görünüp bir kaybolmaz… Uzun uzun, tadına vara vara ve vardığınız her tatta da sizi daha da yukarılara taşıyarak anlık haz yerine mutluluğu doyasıya duyumsarız ruhumuzun derinlerinde..
şimdi şu sözleri söyleyen kişi muhtemelen pek az kişi tarafından beğenilecekse ve bunları dile getiren de aynı kaderi paylaşacaksa da fark etmez…
Her kim onun dostu ise onun gibi gönlü zengin birinin zenginliklerinden nasiplenip gönlü doyabilir
“Karşımdakinin beğenisini kendi beğenim haline getirdiğim an büyülü bir andır çoğu zaman, o sırada öyle hissederim ve hop bakarım yeni bir beğenim olmuş, yıllardan beri, müzik ve sinema başta olmak üzere beğenilerimi böyle geliştirdim, geliştirdikçe de hayattan daha fazla zevk aldım…”
Biz başkalarına temas edebildiğimiz oranda mutlu olmaya yakınız… sahip olduğumuzu sandığımız o şeylere baktıkça olmasa da olur denemeyecek denli zekanın inceliklerini bir sır gibi taşımakta olduğunu gördükçe… herkeslere anlatmanıza imkan olmayan tarifsiz bir tamamlanmışlık hissi duydukça ve nihayetinde O sırdan pay aldıkça derinlik ve inceliklerini duysadıkça yaşadığımız haz anlık değil bitimsiz mutluluktur…
Biricik olduğuna inandığım insanların kendisini biricik sandığında yalnızlaşmasına karşıyım… Çünkü onu biricik yapan ruhunun incelikleri ve motiflerinin inceliklerini farklarını göremeden kendisini biricik sanmakla hataya bulaşmaktadır. Başkalarında kendi biricikliğimizi görecek denli yaklaşmadıkça kendimizi ötekileştirmiş olmaz mıyız?
Durmaksızın başkalarından uzaklaşma gayretimiz kendimizden uzaklaşma çabasından başka da bir sonuçla sonuçlanmaz ve sorarım size bir insan kendinden azade bir dünyada ne kadar mutlu olabilir ve kendinden ne kadar uzağa kaçabilir ki hem?
“Siz bazı şeyleri satın alırsınız ama o size sahip olur… “Eğer Peugeot RCZ tarafından slogan olarak söylenmemiş olsa ne güzel uyardı oysa burada ben söyleyemeyecek olsam da…
Son olarak
“ (alınca unutursun buraları diyenlere selam olsun)…”
Diyen dostumuza yanıt yazmalı selamı üzerimde kalmasın…
Aleykümselam Kıymetli Üstadım,Aleykümselaaam...