Hepimiz biliyoruz ki bu tür ürün güncelleme ihtiyaçları, şirketin Ar-Ge biriminde, müşteri beklentileri, ürünün teknolojik gelişimi, maliyetlerin azaltılması ya da rakiplerin rekabet yönlendirmelerine yanıt verebilmek amacıyla yapılan iyileştirilme/geliştirme çalışmalarının sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Her türlü köklü Ar-Ge değişikliği, ürün ağacında da malzeme değişikliklerine ve değişikliğin yapısına göre belli bir maliyet düzeyinde tutulması hedeflenen bir geçiş sürecine gerek duyar. Bu geçiş sürecindeki en önemli maliyet kalemi de atıl stok maliyetidir.
Şirketin hedefi, olabilecek en düşük atıl stok maliyeti ile sıfır riskli müşteri memnuniyetini sağlayacak bir geçiş sürecini çok iyi yöneterek güncellemeyi/revizyonu/iyileştirmeyi/geliştirmeyi gerçekleştirebilmektir.
Şirket bu noktada süreç politikası olarak 2 yoldan birini seçer;
Ya yeni parça tedarik edilir edilmez, eski parça stokları (önceden planlanarak üretimi durdurmadan olabilecek en düşük stok seviyesini sağlayarak) hurda edilir, yeni parçanın kullanımına geçilir ki, bu seçimde müşteri memnuniyetsizliği riski sıfıra yakındır. Çünkü yeni parça tedarik tarihine bağlı olarak geçiş tarihi nettir, izlenebilirlik kolaydır. Yeni ürün başlangıç seri NOları bilindiğinden, satış noktaları, dolayısıyla müşteri önceden değişikliği bilir, kötü sürprizler yaşamaz.
En kötü tarafı üreticiye yansıyan stok maliyetleridir. Ürünlerin üretildiği tüm stok merkezlerinde ve yan sanayilerindeki eski parça stokları hemen hemen aynı anda hurda edilerek tüm üretim noktalarında yeni parça kullanımına geçiş yapar. Bu yolu daha çok müşteri memnuniyetini birinci hedef olarak gören şirketler seçer. Güçlü mali yapıları sayesinde maliyet kaygısını önceliklerinden uzak tutarlar.
Ya da, eski parça stoklarını tamamen erittikten sonra yeni parça kullanımına geçmeyi seçerler. Bu seçimde hurda stok maliyetleri sıfıra yakındır ama birinci seçime göre belirsizlikler çok fazladır. Müşteri memnuniyetsizliği riski çok yüksektir. Tüm üretim merkezleri aynı anda yeni ürün üretimine geçemez, eski parça stoklarını eritme hızına göre değişkenlik gösterir, geçiş süreci, şirket dışı kısıtlar devreye girdiğinden birinci seçime göre çok daha uzun sürebilir. Yan sanayi eski/yeni parça stoklarını yönetmek zorlaştığından üretim ve malzeme tedarik planlama tahminleri güçleşir. Eski/yeni parça kodları aynı kalırsa, fabrika içindeki parça stok hareketlerinde ilk giren ilk çıkar (FIFO) kuralı tam uygulanamazsa üretilen ürünler müşterilerine kötü sürprizler yapabilir. Yeni sipariş veren müşteriye eski parçalı ürün, daha önce sipariş vermiş müşteriye yeni parçalı ürün üretilip sevk edilebilir.
İkinci yol daha çok finansal kaygılar, ürün maliyetlerinde önemli bir kalem olarak duran yüksek stok maliyetli şirketler tarafından mecbur kalınarak tercih edilmektedir. Plansız ortaya çıkan diğer maliyet kalemleri de şirketi bu yöntemi seçmeye itebilir.
Benim düşüncem, VW, emisyon skandalının yarattığı plansız maliyetler nedeniyle 2. yolu seçmek zorunda kaldı ve süreci eksik yöneterek karşılaştığımız mantığımıza uymayan olumsuz sonuçlara neden oldu, müşteri memnuniyeti hedefinde sınıfta kaldı.
Aslında sürecin, rekabette geriye düşmemek için maliyete ve satış fiyatına direkt yansıtılmayacak basit bir ürün iyileştirme çalışmasından ibaret olduğunu düşünüyorum.
Fakat iyi yönetilemediği için, işi bilen ve işi takip eden özel bir kesimde ortaya çıkan müşteri memnuniyetsizliği, korkarım ki Doğuş'a bir gelir kapısı açmak üzere.
Konunun bu yönüyle de tartışılmasının faydalı olacağı kanısındayım. Fikrileriniz ve yorumlarınız ile beyin fırtınası yaratarak ortak sonuca varmamızın, hepimiz için çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Sevgi ve Saygılarımla...