doktorluk konusunda bi kaç bişey karalayayım;
aslında 4 yaşımdaki bir fotoğrafın bilinç altıyla başladı herşey muhtemelen. evdeki sehpanın üzerine koyulmuş üçgen bir kağıt parçası..
dr murat
ilkokul ve ortaokulda ne meslek seçeceğim konusunda en ufak bi fikrim yoktu aslında. gazoz kapağı, tasolar, futbolcu kartları ve arabalarla geçen yıllar...
lisede aldı beni bir elektronik mühendisliği sevdası. o motivasyonla hazırlandım üniversite sınavına. elektronik alet manyağı olmuştum. tabi sınava girmeden az süre önce mühendislik bölümlerinde ileri derecede matematik vb derslerin okutulduğu bilgisi bana iletilince hayallerim suya düşmüştü biraz. ilginç şekilde biyoloji, kimya ve fiziğim çok iyiydi.
son bir kaç ayda tıp okumaya karar vermiştim, doktor olan ablamın da gazıyla...
eli yüzü düzgün bir puan alınca da yolculuğum başlamış oldu.
beklediğimden az zorlanarak bitirdim aslında fakülteyi. bir kaç dersten bütünlemeye de kaldığım oldu ama kayıpsızca bitirdim. okuması çok çok zor bir bölüm değil bence. ya da eskiden daha zormuştur bilemiyorum.
tus denen nane karşıma dikildiğinde, yıllardır kitap yüzü açmamış olduğum için yerlerde gezinen bir puan alınca yaptıklarımı sorgulamaya başladım.
tus sınavının hemen ardından gelen ağrı devlet hastanesine atandığım haberini aldığımda, bugüne kadar evinden en fazla 500 km uzak kalmış ben, ankara 7.caddede bir kaldırımda sigaramı içerken "ne yapacağım şimdi" diye düşündüm saatlerce...
babamı akşam aradım ve dedim ki;
"baba senden son kez birşey istiyorum. ben ağrı'ya gitmeyeceğim. kurs paramı gönderirsen ne yapıp edip o 38 puanı yükseklere çıkartıcam. sonra da senden bir daha para istemeyeceğim ne olursa olsun"
"nasıl istersen oğlum" dedi sadece...
7-8 ay dünyadan koptum ben. doktor olabilmiş ama halen para kazanamamanın verdiği ağırlıkla çalıştım sınava tekrar.
2010 nisan ayında sonuçlar açıklandığında, gazi üniversitesi ortopediyi kazandığımda hayatımda hiç hissetmediğim bir rahatlık duygusu yaşıyordum...
ortopedi nasıl diye sorarsanız, somut bir bölüm olduğu için ben zevk alıyorum. yani hastanın bir şikayeti varsa mekanik bir sebebi mutlaka var bizde. farazi bir tanımız yok. ayrıca ameliyatlarımız marangozhaneden hallice. matkap, vida, çekiç, çivi, tornavida... bunlardan da acayip haz alıyorum
doktorluk derseniz, eskiden o ilahlaştırılmış profil şu an kesinlikle yok. kalifiye bir devlet memurusunuz sadece. malesef fazlaca şiddet haberi alıyoruz.
belki de milletçe tahammülsüz olduk. meslektaşlarımın da bazı hareketlerini hiç tasvip etmiyorum. bazen olaylara davetiye çıkabiliyor. ben Allah'a şükür bugüne kadar kötü bir olay yaşamadım.
tıp eğitimi alınırken bir o kadar da diyalog ve doktor-hasta ilişkisi dersi verilmeli bizlere. karşımıza gelen kişi normal değil çünkü. bizim açımızda basit bir kist ya da tendinit, hastanın hayat kalitesini mahvetmiş olabiliyor. ona göre davranmak lazım
özet olarak, "zor be dostlar" diyorum, ama verdiği manevi hazzın ötesinde maddi kaygılarla çok da yapılacak iş değil
şu satıra kadar sabredip okuduysanız da teşekkürler
saygılar...